8 Temmuz 2015 Çarşamba

SİYAHLI


Ne duysam, yalan.
Herkes yüzüne maskeler takmış, kendinden ayrık tavırlar takınmış.
Olduğu gibi olamayan, kendi gibi kalamayan ruhların tiyatrosu bu…

Yalın bir sevdayı taşıyan bir tek benmişim gibi geliyor ilk bakışta ama insanlara derinden iki soru sorsan gözler yaşarıveriyor… Ağızlar yalanla öylesine dolmuş ki konuşmaya kalkınca konuşulamıyor… Bir ben, doğru gibi olan, bir de gördüklerim.
Hafifmeşrebe kaysa da bazı zaman yaydıklarım; içimdeki KADIN tek bir şey ister.
Bağlı kalmak hayata AŞK ile, TUTKU ile.
Yalın ve çıplaktır hep ayaklarım,
Karışıktır duygularım,
Göründüğümden fazlasıyım.
Kendi içime sıkışmaktansa açılmak lazım, sevmek lazım.
“İçin başka türlü senin” demişti bir falcı kadın. Hatta bir de medyum buna benzer bir şeyler gevelemişti. Nerden bileceklerse içimi. Ben bile çoğu zaman bilmiyorum ki…
Kaç kere takıldım saatlere, geçmek bilmezmişçesine. Oysa uyanmak lazımdı, topu topu bir tane ömür vardı.
Hanyayı konyayı şaşırmak için çilingir sofralarına ne hacet… Bir ömür yetecek kadar “bi dünya” hep benim kafam. Sözler yalan, ben yine hep BEN gibiyim. Napalım…
Ömür süren uzun mücadele, sen ne dersen de, kalemler kurur da bu niyet kurumaz. Öyle zor oluyor ki çoğunlukla, NEDEN’in yerine NEDEN OLMASIN’ı koymak. UMUT’a sarılmak…
Siyah arabasına binerken beni de çağıran adam;
Siyahlardan vazgeçtim. Senden vazgeçemedim.
Boşuna içirmeye çalışmasınlar bana. Ben onu da kendimi de bildim bileli zaten sarhoş gibiyim. Netlik ile deliliğin arasındaki adımlar devamlı zorlar beni.
Kâğıtlar yetmez, saatler geçmez. Başım dirlik görmez bir türlü de, hep çıkar çıkar yollar ararım kendime…
Müzik, zihin, duygu karışmışsa birbirine, olanlar olur.
Seni de kendimi de bir bırakabilseydim kendi haline…
Siyahlı adam, sen benim için bir kamçı gibisin.
Karanlıklarda kaybolurken beni de yanında sürükler durursun, görüntün gitse gözümden ruhun gitmez ensemden. Bir rahat nefes için daha neler feda edilir ki...
Kalbinde çok dolup çok biriktirenler zamanla ağırlaşırmış. Güneşler batar, karanlıklar basar, afakanlar basar en çok da…
Geçmez de çileler, derli toplu bir yardım görmeyiz. Çünkü KENDİMİZİ esasen bilmeyiz.
Büyüyen yalanlar gelir bulur insanı, kendi içine katıp götürür.
Tutkular sömürür,
Ömrün törpüsüdür.
Kalemler boşaltsa bile, hayatı iki dudak arasında yaşayanlara bitmek bilmez yalnızlıklar.
Dışarıda lay lay lom bir dünya yaratmışlar, içine de hepimizi palyaço gibi boyayıp yakıştırmışlar.
Yer yer insan,
Yer yer yaratık,
Yer yer zombi gibiyiz.
Maskeli bir balo, hepimiz ayrı yüzler takınmışız.
Bir o kadar da yalnızız.
Yazmakla, söylemekle kurtulamayız da bu şaklabanlıktan,
Yaşayarak belki, canımızın çektiği gibi.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder