Yüzyılların kefaretinin ödenmeye başladığı günler geldi çattı işte… Hadi
hayırlı olsun. İnsan diye tabir edilen varlığın, yüreğini bozunca niyetini,
niyetini bozunca da çevresini nasıl bozabildiğini görmeyenimiz kalmış mıdır? Tarihi
geçmiş ruhlar, kullanım sürelerini uzatmaya çalışacaktır elbet, aksini
düşünemezdik ki… Dünyanın gitgide yaşanmayacak bir hale geldiğine dair bir
manzara görünse bile, işin arka planında saklanan büyük bir umudumuz olması
gerektiğinden şüpheleniyorum ne zamandır. Lakin bazı pislikler meydana çıkmadan
temizin kıymeti anlaşılmıyor…
Atın diplomaları çöpe, atın unvanlarınızla sıfatlarınızı,
Cüzdanınızdaki ve bankadaki paranın hesabını bırakın bir kenara,
Yahu insanlık denen yanımız nereye kayboldu? Çıkalım aramaya ve bulana
kadar da nefes bile almayalım Allah aşkına…
Benim burada hiç girmek istemediğim konular var. Diğer tarafta da
uslanmayan, arsız ve kendini tamamen kaybetmiş birilerinin hayâsızca döndürdüğü
dolaplar… Ancak büyük savaşlara girmeden önce hatırlamamız gereken şey;
mücadelenin, başlangıç tarihi belirsiz küçük adımlardan ibaret olduğu… Küçük
adımlar atılmazsa işler sarpa sarar böyle…
Daha kapımızın önünü süpüremezken dünyayı kurtarmaktan bahsedemeyiz ki…
Biz daha kendi gölgemizin sorumluluğunu alamazken, gudubete dönmüş dev
canavarlarla nasıl baş edebiliriz?
Yalan konuşmayan tanıdıklarımın sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor ne
yazık ki. Kirli düzenin parçası haline gelmekten rahatsızlık duyan da yok…
Yaşamak için araç olması gereken paranın neden esiri olundu? Her şey para mı
gerçekten? Her şey komşudan üç kuruş daha fazla para kazanmak olduysa vah
halimize… Hasta egolarımızın sevilmeye, tedavi edilmeye ihtiyacı var.
Yokluk günlerini çabuk unutanlar ve hatta hiç yaşamamış olanlar; varlık
içinde kalışınız toprağın altına girene kadardır en fazla…
En çok unutulan da büyük bir sınavdan geçmekte olduğumuz… Mal mülk
dediğin de kâğıt üzerindedir. Hem eskiden kâğıt bile yoktu.
Azar, küfür, cinnet, gıybet, fitne fesat işin önünü almış... Egosunu rahat tutmak uğrunda zararlar saçan insan kümelerine bakılırsa,
tahammül sınırların çok altında kalmış olmalı…
Birbirinin arkasından iş çevirmeyen, hayatındaki heyecandan, zekâsından
ve amacından eksiklik duyuyorsa sonumuz gelmiştir…
Sokakta yaşayan birine iğrenerek baktığınızda, sizden alt mevkide çalışan
birini küçümsediğinizde, güçsüz ve savunmasız olanı bilerek ve isteyerek
ezdiğinizde, hiç mi akıllara gelmez belki de siz onun yerinde olabilirdiniz,
daha iyisi size bahşedildiyse minnet duymak yerine nankörlük ve ihanet mi edeceksiniz?
Bir gün öyle olmayacağınızın garantisi var mı? Siz nankörseniz hayat daha da
nankör olacaktır…
Sokağa atılanların, kapı önlerine bırakılan eşyaların neden ihtiyaç
sahiplerine ulaştırılmadığı ayrı bir muamma… Oyunun içinde pis bir hile olduğu,
alırken külfet olan şeylerin satmaya gelince beş para etmediğinden belli değil
mi?
En son ne zaman menfaatiniz olmayan birine güzel bir şey söylediniz?
En son ne zaman pişirdiğiniz yemeği çıkarsızca biriyle paylaştınız?
En son ne zaman bir şeyi onarıp yeniden kullandınız?
“Bugün bana yarın sana” diyen atalarımızı dinleyen kalmadı artık. Lakin
kimsenin kendisine dokunmadığını sandığı sinsi yılanlar birbirine dolanarak
büyüdü ve güçlendi.
Vicdan denen kıymetli elmas hangi noktada kaybedildi? Hangi eşkıya onu
bulunmayacak ücra bir yere gömdü hazine saklar gibi? İnsanlığın en büyük
hazinesini aramaya çıkmalıydık çoktandır…
Bir nebze üstün olmak için yapılmayacak yalakalık kalmadıysa ortalığı
kalleşler kaplamış, devran soysuzların eline kalmış demektir.
Kadın bedeni, hem kadınların hem erkeklerin üzerinde tepindiği bir çuvala
dönmüşse bir yerde büyük bir yanlış var demektir.
Kutsal olan ne varsa tarihe gömüldüyse çok zor durumdayız demektir.
Mumla arar olduysak evliya ruhlu güzel insanları, halimize acımaktansa
küçük sökükleri dikmekle işe başlamamız gerekir.
Silkinmek, eşit olduğumuzu hatırlamak, paylaşmak ve safça sevmek için
illa ki büyük doğal felaketler mi olması lazım?
Bir sur sesi duyana kadar oturduğumuz yerden kalkmayacak mıyız?
Çoktan üflendi…
Günahlara sevap süsü verileli çok oldu.
Sosyal kıyamet koptu.
Tanrı insanın kibrini şaşkınlıkla izliyor…
“İnsanlık” denen erdemin gerçek anlamı kayıplara karışmış, her yerde
kayıp ilanları... Üstüne kitaplar, destanlar yazılmalı. Yoldan çıkanları
durdurmaya iyiliğin gücü yetecek mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder