İçimdeki çocuklar rüyama girdiler bugün. Kiminin altı ıslak, kimi uykudan
uyanmış, kimi sessizce bir köşede ağlıyor. Hepsiyle tek tek ilgilendim; yorgunluk
hissetmeden, şikâyetsiz ve gönülden. Onlar benden daha endişeliydi.
Geleceklerinden, beni kaybetmekten, sevgi görememekten korkuyorlardı. Nerede
olduğumuzu bile bilmeden, daha doğrusu pek düşünmeden kocaman bir evin içinde
birbirimize sarıldık. Yarınlar yokmuş
gibi gönlümüzce oyunlar oynadık. Birbirleriyle kavga etmediler, çekişmediler,
büyüklerin aksine sıralarını beklemeyi bile bildiler.
Kiminin yüzü eskiden bildiğim bir çocuk, kiminin gözleri hiç tanımadığım
ama tanıyormuş gibi sevdiğim birininkine benzer, kimininki ben, kimininki
yabancı… Hiç yanımdan ayrılmadan uzun uzun vakit geçirdiler benimle. Hiçbirimiz
başka bir şeye ihtiyaç duymadık. Meğer ne kadar zenginmişiz…
“Gitme” diye ağlamadılar arkamdan, zaten gideceğim de yoktu. Ara sıra
kapıyı çalan korkularımız vardı var olmasına. Onlar bizden çok daha zavallıydı.
Çok hastalanmış ve yıpranmışlardı. Birbirimizi sevdikçe, birbirimize sarmalandıkça
onların yaklaşması bile bize zarar veremiyordu; sonra kendi hallerinde yok olup
gittiler.
Hiç başka bir dünya yokmuş gibi, hiç ayrılmamışız gibi hesapsızca seviyorduk.
Bir takvimin baskıları ya da zorunluluklar yoktu ortada. Sadece uzun zamandır
ihmal edilmiş bir şeyler varmış demek ki…
Mutluyduk. Mutluluğun aslında ne kadar kolay; elde edilmesinin dışarıdaki
olgulardan bağımsız bir duygu, bir zenginlik olduğunu anlatmaya çalışan bir
filmin içindeki oyuncular gibiydik. Her şey ortak, her şey paylaşılmakta ve
alabildiğine güzeldi.
Bilir misiniz, beyin iyileşmeye başlayınca tüm düğümler çözülüverir, hem
de kendiliğinden. Ona büyük ve güçlü ve pahalı ilaçlar gerekmez. Ona dönüp
bakmak gerekir. Neye ihtiyacı var bir sormak gerekir. Topluca yanlışlıklar
içinde olmayı seçenlerden ayrılmak ve aklıyla, duygusuyla, kimliğiyle onu
sahiplenmek gerekir.
Her kim ya da ne gösterdiyse bu rüyayı bana, bir bildiği olmalı. Minnetler,
teşekkürler, çiçekler yağıyor bugün gönlümden.
En büyük rahatlıkların içinde olmuyor mutluluk. En zor anlarda oluyor.
Çünkü eşeklik ettiğinizi ve şükretmekten ne kadar uzaklaştığınızı anlıyorsunuz.
Dünyaya lanetler yağdırmak yerine, dönüp de içimize bakmalıymışız meğer.
Biz iyileştikçe dünya da güzelleşecekmiş.
Düğümler ya da çözümler sadece kendimize bağlıymış.
Bir gün benim gibi içinizdeki çocuklarla barışırsanız, mutlaka herkese
haber edin. Çünkü beynimizde, kalbimizde ve hatta geçmişimizde sıkışıp kalmış
bir çocuk varsa, bu dünyadaki çocuklar da acı çekiyor.
Hep sevdiğimi söylerim tüm çocukları, ayırmadan ve sınırsızca.
Gözyaşlarıma bahane edecek kadar kapılıp giderim çoğu zaman onlara. Ama en
öncelikli sevmem gereken, içimdekiymiş, içimdekilermiş.
Özür dilerim içimdeki küçük Berrak, seni bu kadar yakınımda olmana rağmen
göremediğim, duyamadığım ve anlayamadığım için.
Şimdi köklü temizliklerle birlikte yeni bir hayata başlıyoruz. Azıcık
şiirsel ama çokça mantıklı zamanlar geçirdik seninle. Bundan sonra biraz
oluruna bırakıp rahat etme zamanı. Sen içimde küçüldükçe ben büyüyemezdim.
Şimdi seninle beraberim.
Bilmem ki bir ömrü yarıladıktan sonra, yeniden başlanabilir mi? Kaç hayat
verilir bize, ne kadar ömür biçilir? Yakınlı uzaklı hayallerimizi
yetiştirebilir miyiz, telafilerimiz yerini bulur mu?
Sana ve kendime iyice zarar vermiş şeylerden ve kişilerden kurtulmaya tek
bir karar yeterli olur mu?
Hayat yarı yarıya bir galibiyetse eğer, ben bunu yeniden denemeye
hazırım. Hiçbirinin boşa gitmediğine inandığım kırıklıklarımız gün gelir şifa
olur bize.
Sana sarılıp seninle bir bütün olmaktan ötürü birlikte kazanacağımız
günler gelmiş olmalı. Yeter ki kapıyı açmayı bilelim. Ben seninle her şeye
varım.
Hepimiz yaptığı değil midir; "Sen küçüksün, boyundan büyük laf ediyorsun!" gibi sözleri söylemek. Aslında içimizdeki o küçük çocuklar bizden büyükler. Bizler onları "küçük" görüyoruz.
YanıtlaSilBen de seninle her şeye varım sevgili Berrak...
YanıtlaSil